BİLİSİM HAYRANLARI

BİLİŞİM SUÇLARI

 
      




  I-BİLİŞİM SUÇLARI

 
         Dört ayrı alt başlık altında sunulacak olan bu bölümdeönce bilişimin tarifi yapılacak,daha sonra sırası ile Türk Ceza Kanunu’ndaki düzenleme,bilişim suçları ile ilgili Yargıtay kararları ve Türk Ceza Kanunu 2000 Tasarısı ile getirilmeye çalışılan düzenleme ile ilgili bilgiler ve eleştiriler sunulacaktır.
 
         A-Tarifi
 
Bilişim kelimesi muhtelif sözlüklerde; İnsanların; teknik,ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişimlerinde kullandıkları,bilimin dayanağı olan bilginin,özellikle elektronik makinalar aracılığıyla düzenli ve akılcı biçimde işlenmesi,bilginin elektronik cihazlarda toplanması ve işlenmesi bilimi,informatik olarak açıklanmaktadır.
 
Bu alanda yapılan ve suç olarak tanımlanan ihlaller;
 
a-Bilgisayar suçu,
 
b-Bilgisayarla ilgili suç,
 
c-Bilgisayar suçluluğu,
 
d-Elektronik suç,
 
e-Bilgisayar  vasıtası ile işlenen suçlar,
 
f-Bilişim suçları ya da suçluluğu,
 
g-Bilişim ihlali,
 
gibi değişik terimlerle ifade edilmeye çalışılmaktadır.
 
Günlük hayatta çoğunlukla bilişim ile bilgisayar kelimeleri eş anlam ifade ediyormuş gibi kullanılıyor ise de bu bir yanılgıdan ibarettir.Zira sözlüklerde bilgisayarın tanımı;”Çok sayıda aritmetiksel veya mantıksal işlemlerden oluşan bir işi önceden verilmiş bir programa göre yapıp sonuçlandıran,bilgileri depolayan elektronik araç,elektronik beyin,kompütür” olarak verilmekte olup, yukarıdaki iki tanımın birbirleri ile örtüşmediği açık olarak görülmektedir.Bilişim kelimesi,bilgisayardan faydalanılarak bilgilerin depolanması,işlenerek başkalarının istifadesine sunulur hale getirilmesi ve iletilmesi faaliyetini,bilgisayar ise bu faaliyetin gerçekleştirilmesinde en önemli etken olan cihazı ifade etmektedir.
 
Bilgisayar suçları ya da bilişim suçları konusunda herkesin ittifak ettiği bir tarif yoksa da en geniş kabul gören tarif Avrupa Ekonomik Topluluğu Uzmanlar Komisyonu’nun Mayıs 1983 tarihinde Paris Toplantısı’nda yaptığı tanımlamadır.Bu tanımlamaya göre bilişim suçları;”Bilgileri otomatik işleme tabi tutan veya verilerin nakline yarayan bir sistemde gayri kanuni,gayri ahlaki veya yetki dışı gerçekleştirilen her türlü davranış”tır.
 
Tarifinde olduğu gibi bilişim suçlarının tasnifinde de bir birlik yoktur.Konu ile ilgilenen kimi uzmanlar bu kapsama girmesi muhtemel fiilleri saymakla yetinmekte ve gruplara ayırarak tasnife gerek görmemekte,bazı uzmanlar ise bu suçları iki,üç ya da dört ana başlık altında incelemektedir.
 
Üyesi bulunduğumuz Avrupa Ekonomik Topluluğu ise bir tavsiye kararında bu suçları beşe ayırmıştır.Bunlar sırası ile;
 
1-Bilgisayarda mevcut olan kaynağa veya herhangi bir değere gayri meşru şekilde ulaşarak transferini sağlamak için kasten bilgisayar verilerine girmek,bunları bozmak,silmek,yok etmek,
 
2-Bir sahtekarlık yapmak için kasten bilgisayar verilerine veya programlarına girmek,bozmak,silmek,yok etmek,
 
3-Bilgisayar sistemlerinin çalışmasını engellemek için kasten bilgisayar verilerine veya programlarına girmek,bozmak,silmek,yok etmek,
 
4-Ticari manada yararlanmak amacı ile bir bilgisayar programının yasal sahibinin haklarını zarara uğratmak,
 
5-Bilgisayar sistemi sorumlusunun izni olmaksızın,konulmuş olan emniyet tedbirlerini aşmak sureti ile sisteme kasten girerek müdahalede bulunmaktır.
 
B-Türk Ceza Kanunu’ndaki düzenleme
 
Bilişim suçu kavramı Türk Ceza Hukukuna ilk defa 1991 yılında 3756 sayılı Kanunla girmiş olup Bilişim Alanında Suçlar başlığı altında Türk Ceza Kanunu’nun 525 inci maddesinin (a-b-c-d) bentlerindeki düzenlemeleri yapan Yasa koyucumuzun bilişim alanı ihlallerini bilişim suçu olarak isimlendirmeyi tercih ettiği görülmektedir.
 
525 inci maddenin (d) bendi,bilişim suçu işleyenler hakkında verilmesi gereken (kamu hizmetinden veya meslek veya sanat veya ticaretten muayyen bir süre yasaklanma) şeklindeki fer’i ceza ile ilgili olup (a),(b) ve (c) bentlerinde tarifi yapılıp müeyyideleri gösterilen beş ayrı suç tipinden bahsetmek mümkündür.Bunlar sırası ile;
 
1-Sistemde yer alan ve sır teşkil eden bilgiyi hukuka aykırı olarak elde edip öğrenmek,(a-1)
 
2-Başkasına zarar vermek için sistemde bulunan bilgileri kullanmak,nakletmek,çoğaltmak,(a-2)
 
3-Başkasına zarar vermek veya kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadı ile sistemi ve unsurlarını tahrip etmek,değiştirmek,silmek,sistemin işlemesine engel olmak,yanlış biçimde işlemesini sağlamak,(b-1)
 
4-Sistemi kullanarak kendisi veya başkası lehine hukuka aykırı yarar sağlamak,dolandırıcılık,(b-2)
 
5-Sistemi kullanarak sahtecilik yapmaktır.(c)
 
C-Bilişim suçları ile ilgili Yargıtay kararları
 
            Birden ziyade karşı mağdura karşı işlenen bilişim suçlarında TCK.nun 71.maddesi hükmü gözetilerek mağdurlardan her birine yönelik eylemlerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Y.6.C.D.    2.2.1999    1999/172-102
 
 
         1-Sanığın pompacı olarak çalıştığı petrol istasyonundan kredi kartı ile petrol alan müştekinin unuttuğu kartla,müşteki adına değişik tarihlerde petrol almış gibi fişler düzenleyip imzalayarak borçlandırmak suretiyle bankadan tahsil ettiğinin iddia edilmesi karşısında,eylemin sübutu halinde TCK.nun 3679 sayılı Yasa ile değişik 504/3.maddesinde öngörülen suçu oluşturup oluşturmadığı ve delilleri takdir ve tartışmasının üst dereceli ağır ceza mahkemesinin görevine girdiği gözetilmeden duruşmaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi,
         2-Kabule göre de;TCK.nun 525/b-2.maddesine uyan suçların asliye ceza mahkemesinin görevine girdiği gözetilmeden yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
Y.6.C.D.    3.11.1998 1998/9563-9816
(Bu içtihat Karacabey Sulh Ceza Mahkemesinin bilişim suçundan verdiği bir mahkumiyet kararı ile ilgilidir.)
 
        
         Her ne kadar TCK.nun 119.maddesi uyarınca ön ödeme nedeniyle verilen ortadan kaldırma kararları temyiz incelemesine tabi değilse de müdahil vekillerinin itirazları suç vasfına yönelik bulunması nedeniyle yapılan incelemede:
         İddianamede sanığın CINE-5 yayınlarını bir cihazla izinsiz çözerek şifresiz olarak kamuya açık ve aleni biçimde toplu şekilde gösterip izlettirmekte olduğundan TCK.nun 525/b-son maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış,sanık dekoder sahibi olmadığını,iş yerinde CINE-5 yayınlarını şifresiz olarak başkalarına izlettirmediğini savunmuş,Samsun 3.Noterliğinin 22.10.1995 gün ve 35237 sayılı düzenleme şeklindeki tespit tutanağında ise,22.10.1995 gününde Samsun Pazar Mahallesi,Çiftehamam Caddesi,Lezzet Pazarlama Kantariye ve Gıda Maddeleri,Lezzet Bisküvileri Karadeniz Bölge Bayisi işyerinde şifresiz olarak televizyonda kalabalık bir müşteri grubuna Fenerbahçe-Galatasaray lig maçının izletildiği saptanmıştır.
         Öncelikle yukarıda adı geçen işyeri sahibi  ve izlettiren kişinin sanık olup olmadığı araştırılarak,sahibi ve izlettiren kişinin sanık olduğunun belirlenmesi halinde,noter tesbitinde belirtilen şifresiz olarak maç izlettirmenin ne anlama geldiği,dekoderin takılı bulunup bulunmadığı,takılı ise dekoderin sanığa veya başkasına ait olup olmadığı,takılı değilse CINE-5 yayınındaki şifrenin ne şekilde çözüldüğü,başka bir araçla kullanılıp kullanılmadığı,çanak antenle izleme hususunun bulunup bulunmadığı araştırılarak sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken noksan inceleme ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    11.11.1997                  1997/10376-10580
 
 
         A-Teknisyen olan sanığın çalıştığı “X-Bar” tipi telefon santralında bazı telefonların “sliv” tellerini kopartarak kontür yazılmasını engelleme ve zaman zaman bu kontürleri elle küçük miktarlarda ilerletip durumu gizlemek ve başkalarına çıkar sağlamaktan ibaret eylemlerinde,”sliv teli-kontür” düzeneğinin bilişim suçlarının konusu olan “bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş sistem” olup olmadığının bilirkişiye başvurularak araştırılması ve sonucuna göre:
         1)Böyle bir sistem olduğunun saptanması durumunda TCK.nun 525/b,80;
         2)Başlı başına bir sistem olmamakla birlikte sisteme veri yerleştirme “input” görevi yaptığının saptanması halinde ise Yasada sözü edilen sistemin dar manada bir bilgisayar mı,yoksa fizik ve soyut ögelerle birbirini tamamlayan geniş anlamda bir bilişim sistemi mi olduğunun tartışılması ve:
         a-Sistemin dar manada ve fiziki olarak bilgisayar anlamına geldiğinin kabulü durumunda sistemin dışında kalan veri yerleştirme düzeneklerindeki eylemlerin bilişim suçu sayılmadığından sanığın eyleminin TCK.nun 240,80;
         b-Yasada sözü edilen sistemin geniş anlamda bilişim sistemi olduğunun kabulü durumunda ise sisteme veri “input” sağlayan düzeneklerin de sistemde yer alacağı,dolayısıyla sanığın eyleminin TCK.nun 525/b,80;
         3)(Sliv teli-kontür) düzeneğinin ne Yasanın öngördüğü anlamda başlı başına bir sistem,ne de böyle bir sisteme veri “input” sağlayan bir öge olduğunun saptanamaması durumunda ise eylemin yine Yasanın 240,80.maddelerine gireceği gözetilmeden eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle yazılı biçimde (TCK.525/b,80) hüküm kurulması,
         B-Kabule göre de TCK.nun 525/d.madde ve fıkrası gereğince meslek ya da sanattan yasaklama cezası verilmemiş olması.
         C-Katılan idare vekiline maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi yasaya aykırıdır.
Y.4.C.D.    24.3.1998 1998/1101-2021
 
         Hükümlünün haksız olarak ele geçirdiği müştekiye ait kart ile şifreyi kullanarak para çekme makinasındaki kredi hesabından para çekmesi suretiyle oluşan suç için;süreklilik gösteren Dairemiz içtihatları ve YCGK.nun 11.4.2000 gün ve 2000/6-62-72 sayılı kararında belirtildiği gibi TCK.nun 525/b-2.madde ve fıkrası yerine aynı Yasanın 491/3 maddesi ile ceza tayini yasaya aykırıdır.
Y.11.C.D.  6.2.2001    2000/5573         2001/991
 
        
         1-Sanığın,komşuları bulunan Aysun Mercan ve Uğur Belge’ye bankalardan gelen hesap bildirim cetvellerini ele geçirerek bu belgelerdeki bilgilerden yararlanıp,evinde bulunan enkodem cihazı ile kendisine ait kredi kartının manyetik şeridini yeniden kotlamak suretiyle ve internet yoluyla yurt dışındaki şirketlerden mal siparişinde bulunduğu ileri sürüldüğüne göre:
         Öncelikle,İletişim Fakültesi öğretim üyesi,elektronik yüksek mühendisi ve Banka ve Kredi Kartları Merkezinde bu işlerde bilgi ve uzmanlığı bulunan üç kişilik bir bilirkişi kurulu oluşturularak sanığın eyleminde TCK.nun 525/a ve (b) bentlerinde gösterilen;
         a-Bilgileri  otomatik olarak işleme tabi tutmuş bir sistemden programları,verileri veya diğer herhangi bir unsuru hukuka aykırı olarak ele geçirmek,
         b-Bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş bir sistemde yer alan bir programı,verileri veya diğer herhangi bir unsuru başkasına zarar vermek üzere kullanmak,
         c-Başkasına zarar vermek veya kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla,bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş bir sistemi veya verileri veya diğer herhangi bir unsuru kısmen veya tamamen tahrip etmek veya değiştirmek veya silmek veya sistemin işlemesine engel olmak veya yanlış biçimde işlemesini sağlamak,
         d-Bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş bir sistemi kullanarak kendisi veya başkası lehine hukuka aykırı yarar sağlamak, 
         Durumlarından herhangi birinin veya birkaçının bulunup bulunmadığı kesinlikle tespit edildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdiri gerekli iken,uzman olmayan bilirkişinin beyanına dayanılarak eylemin dolandırıcılığa kalkışma olarak kabulü ile TCK.nun 504/3,61,522.maddeleri ile uygulama yapılması,
         2-Kabule göre de;değerin suç tarihindeki ekonomik koşullara ve paranın satın alma gücüne göre pek fahiş olduğunun gözetilmemesi yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    29.11.2000         2000/4851-8874
 
         Sanığın işletmecisi olduğu otelde kime ait olduğu belirlenemeyen dekoderle CINE-5 Filmcilik ve Yapımcılık A.Ş. ile abonelik sözleşmesi olmayan şifresiz yayın izletmek şeklinde oluşan eyleminin hukuki mahiyet arzettiği gözetilmeden beraatı yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    9.11.1998 1998/10188-10082
 
 
         1-Hizmetli olarak çalıştığı bankanın bilgisayar sistemine girerek usulüne uygun açılmış bir maaş kredi limitli bankomat hesabının kredi limitini yükseltmek ve ayrıca kendi adına usulsüz olarak bankomat 7/24 hesabı açmak suretiyle haksız yarar sağladığı oluşa uygun olarak kabul edilen sanığın eyleminin TCK.nun 525.maddesinin 1.fıkrasındaki suça uygun bulunduğu gözetilmeden,aynı maddenin 2.fıkrasıyla hüküm kurulması,
         2-Sanığın bir suç işlemek kararı ile kanunun aynı hükmünü birinci bentte açıklanan iki ayrı eylemiyle ihlal ettiği anlaşıldığı halde teselsül hükmünün uygulanmaması yasaya aykırıdır.
Y.11.C.D.  2.12.1997 1997/5052-6536
 
 
         1-Sanığın,sözleşme ile evinde kullanmak üzere aldığı dekoderi bu sözleşme hükümlerine aykırı olarak başka yerde istifadeye sunmaktan ibaret eyleminin hukuki nitelikte bulunduğu düşünülmeden yazılı biçimde hüküm kurulması,
         2-Kabule göre;TCK.nun 525/b-2.maddesinde öngörülen cezanın süresine göre,aynı Yasanın 119.maddesinin olayda uygulama yerinin bulunmadığının gözetilmemesi yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    25.9.1997 1997/8217-8223
 
 
         Sanıkların Yapı Kredi Bankasına ait bankamatiğin paranın çıkmakta olan bölümüne yapışkan bant yapıştırmak suretiyle paranın çıkmasını engellemek ve sonradan buradan almak üzere yakında beklemekten ibaret eylemlerinin bilgileri otomatik işleme tabi tutmuş sisteme teknik anlamda bir müdahale sayılmayacağı gözetilmeden ve bankamatiğin bulunduğu yerin bina vasfında bulunup bulunmadığı da araştırılıp sonucuna göre;TCK.nun 492/1,491/İlk maddelerinin tatbiki olanağı da karar yerinde tartışılmadan aynı Yasanın 525/b.maddesi ile uygulama yapılması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    11.3.1997 1997/2358-2515
 
 
         Sanığın yarar sağlamak amacı ile çalıştığı bankada bilgileri otomatik işleme tabi sistemde prestige card limitini yükseltip temin ettiği kart ve şifresi ile ATM’lerden birden çok para çektiği,kredi limitini yükseltmek suretiyle sistemi değiştirip yanlış işlemesini sağladığı dosya kapsamından anlaşılmasına göre kül halindeki eylemlerin TCK.nun 525/b-1,525/d,80.maddelerine uyduğu gözetilmelidir.
Y.6.C.D.    23.5.1995 1995/4699-5273
 
 
         Sanığın haksız olarak ele geçirdiği başkasına ait bankamatik kartı ile ATM’den para çekmek istediği,ancak,şifreyi bilmemesi karşısında eyleminin TCK.nun 493/2,61.maddelerine uyan suçu oluşturduğu düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    5.5.1997    1997/4642-4661
 
 
         TCK.nun 525.maddesinde yazılı suçlara ilişkin kamu davasına bakma görevinin asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilmeden duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    9.11.1998 1998/10205-10071
 
 
         Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık,sanığın sabit görülen eyleminin TCK.nun 491/ilk maddesindeki hırsızlık suçunu mu,yoksa TCK.nun 525/b-2.maddesinde düzenlenen bilişim suçunu mu oluşturduğu hususundadır.6.4.1990 tarih ve 2/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı’nın gerekçesi ve tüm yargı mercilerini bağlayıcı nitelikteki kabulü karşısında;somut olayda sanığın,telsiz telefonuyla müdahilin frekansına girmek suretiyle konuşma yapmak eylemenin “Bilişim alanında suçlar” başlığı altında 3756 sayılı Yasayla yeniden düzenlenen TCK.nun 525.maddesine göre değil,491/ilk maddesine göre cezalandırılması gerekmektedir.Esasen,TCK.nun sonradan değişik biçimde düzenlenmiş 525.maddesinde,telsiz telefon vasıtasıyla yapılan kaçak konuşmaların bu madde metnine dahil edilip yaptırıma tabi tutulduğuna ilişkin bir ibare de mevcut değildir.
Y.C.G.K.   25.6.1996 1996/6-151-152
 
 
         Dava konusu olayda,sanığın çalıntı kredi kartı ile ve kart sahibinin imzasını taklit ederek değişik mağazalardan alışveriş yapmak suretiyle kendisine ve suç ortağına hukuka aykırı yarar sağladığında kuşku bulunmamakla beraber,kredi kartı gösterilmek ve bu kartın geçerliliği belirlendikten sonra sahte imza atılarak yapılan alışverişte TCK.nun 525/b. maddesindeki suçun teşekkülü için aranan sistemi kullanma şartının yerine getirildiğini söylemek mümkün değildir.Eylemin bilişim suçu kabul edilebilmesi için aranan husus sistemin kullanılması olup,olayımızda kredi kartının verdiği güvenden istifade ile mağazanın dolandırıldığı,kredi kartının bir kimlik kartı gibi kullanıldığı,yoksa kanun vazıının amaçladığı anlamda bir sistem kullanılmasının söz konusu olmadığı görülmekle itirazın kabulü ve itiraza atfen ikinci eylem için suç vasfının dolandırıcılık olacağı kanaatına varılmıştır.
Askeri Yargıtay Daireler Kurulu Kararı 13.10.1994         97/106
 
         Sistem-12 santralına bağlı 762 47 42 ve 762 52 32 numaralı telefonların,bilgisayarda bilgilerini değiştirip verilen yeni komut sonucunda kontürlerini durdurarak santral disk ve belleğinde de herhangi bir kayıt tutulmamasını sağlayan sanığın eyleminin TCK.nun 525/b-1,251.maddelerine uyan özel suç niteliğinde olduğu gözetilmeden genel hüküm niteliğinde olan aynı Yasanın 240/1.maddesi ile karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Y.4.C.D.    25.2.1998 1998/11798-674
 
         Şifrenin müdahil şirkete ait dekoder dışında özel bir alet yardımıyla çözüldüğü saptanmadığına göre,abonelik sözleşmesi ile alınan dekoderi sözleşme hükümlerine aykırı olarak başka yerde istifadeye sunmaktan ibaret eylemin hukuki nitelikte bulunduğu gözetilmeden sanığın hükümlülüğüne karar verilmesi,
Kabule göre de;
a)Uygulanan maddede öngörülen cezanın süresine göre sanığa TCK.nun 119.maddesi uyarınca ön ödeme önerisinde bulunulmaması,
b)Yasa maddesindeki seçimlik cezalardan biri yerine her ikisinin uygulanması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    29.12.1997         1997/13195-13244
 
 
         CİNE-5 Filmcilik ve Yapımcılık A.Ş. ile abonelik sözleşmesi bulunmayan U.T isimli otelde CINE-5 yayınının izlettirildiği noter aracılığı ile tespit ettirilmiş ise de,bu suretle kullanmanın şifre çözülmek suretiyle olup olmadığı saptanamadığına göre,abonelik sözleşmesi ile alınan dekoderin,sözleşme hükümlerine aykırı olarak başka yerde istifadeye sunulmasından ibaret eylemin hukuki nitelikte bulunduğu düşünülmeden yazılı biçimde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    2.12.1997 1997/11750-11698
 
 
         Sanık,olay günü oynanan Fenerbahçe-Samsunspor maçının naklen yapılan canlı yayınını çanak anten vasıtasıyla uydudan alarak Giresun’daki vericilere yansıttığını savunmuş bulunması karşısında;mahallinde konusunda uzman bilirkişiler aracılığıyla inceleme yaptırılarak,dekoder kullanılmaksızın CINE-5 yayınının bu suretle elde edilmesinin imkan dahilinde olup olmadığı ve ayrıca dekoder abonesi bulunup bulunmadığı saptanıp,sonucuna göre hukuki durumun tayini gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    22.6.1997 1997/6043-7210
 
 
         Santral işletme mühendisi A.G.Ö. da dinlenmesi ve sanıkların kabulleri gibi bilgisayara verilmemesi gereken komutlarla dairelere yazım yapmadan,telefonları kentler arası ve 900’lü konuşmalara açıp açmadıklarının saptanması ve sonucuna göre eylemlerinin TCK.nun 525/b.maddesine girip girmediğinin tartışılması gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması yasaya aykırıdır.
Y.4.C.D.    20.11.1996         1996/7598-8663
 
 
         Sanığın kamu kurumundan sayılan Ziraat Bankası ile özel banka niteliğindeki Vakıflar Bankasının muhtelif şubelerindeki banka görevlilerini hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp daha önce hayali isimlerle açtırdığı hesaplara havale yoluyla para aktarılmasını sağlayarak karşılığını vezneye yatırmadan sahibi olduğu bankamatik kartı ile çekmek suretiyle gerçekleştirdiği dolandırıcılık eylemlerinin TCK.nun 504/7,80. ve 503/1,80.maddelerine uyan suçları oluşturduğu gözetilmeden aynı Yasanın 525/b.maddesi  ile yazılı şekilde uygulama yapılması yasaya aykırıdır.
Y.6.C.D.    11.11.1996                  1996/11031-10933
 
 
D-Türk Ceza Kanunu  Tasarısındaki Düzenleme
 
Türk Ceza Kanunu Tasarısının İkinci Kitabının İkinci Kısmının Dokuzuncu Bölümü “Bilişim Alanında Suçlar” başlığını taşımakta olup bu bölümde 345 inci madde ile başlayıp 351 inci madde ile sona eren yedi ayrı madde mevcuttur.Tasarının 345 inci maddesinin gerekçesinde bilişim alanı;”verileri toplayıp yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tabi tutma olanağını veren manyetik sistemler” olarak tarif edilmektedir.Halen yürürlükte olan 525 inci maddede yer alan“bilgileri otomatik olarak işleme tabi tutmuş sistem” tabirinden vazgeçilerek aynı anlamı taşımak üzere “bilişim sistemi” sözcüklerinin kullanılmasının uygun görüldüğü de yine gerekçedeki açıklamadan anlaşılmaktadır.
 
1-345 inci maddenin birinci fıkrası,ne maksatla olursa olsun hukuka aykırı olarak sisteme girilmesini suç olarak kabul ettiğinden sisteme haksız olarak genel kasıtla girilmesi suçun oluşması için kafidir,failin belirli ve özel  bir saikle hareket etmesi aranmamaktadır.
 
Maddenin ikinci fıkrası yeni bir suç türü ihdas etmemekle birlikte ilk fıkraya bağlı bir ağırlaştırıcı sebebi düzenlemektedir.Failin hangi nedenle olursa olsun sisteme haksız ve kasıtlı bir şekilde girmesi sonucu sistemde bulunan veriler imha edilir veya değiştirilirse sadece bu neticeden dolayı fail daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaktadır.Burada failin sisteme girmesi ve bu girme sonucunda verilerin imha edilmesi ya da değiştirilmesi kafi olup failin ayrıca bu neticeyi isteyip istememesi önemli değildir.
 
Üçüncü fıkraya göre, sisteme haksız olarak girmeye teşebbüs edilmesi halinde de faile suç tamamlanmış gibi ceza verilmesi söz konusudur.Diğer bir deyişle fail suça teşebbüs halindeki genel indirim maddeleri olan Tasarı’nın 37 veya 38 inci maddelerindeki indirimlerden yararlanamaz.
 
Bilindiği gibi Türk Ceza Kanunu’nun 525 inci maddesi fikri hakları değil,sistem içerisindeki verileri ve dolayısı ile veri sahiplerinin hukuki menfaatlerini korumaktadır,aynı anlayışın yeni değişiklikle de korunduğunu 345 inci maddenin gerekçesinden  anlıyoruz.Çünkü gerekçede açıkça“Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda yer alan ve sistem içindeki programlara ilişkin hükümler saklıdır.” denilmek sureti ile Tasarı’daki bilişim suçları ile ilgili maddelerin fikri hakların ihlali hallerinde uygulanamayacağı kabul edilmiş bulunmaktadır.Gerçekten de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 4630 sayılı Yasa ile değişik “Tanımlar” başlıklı 1/B maddesinin (g),(h),(ı) bentlerinde “Bilgisayar programı”,”Arayüz”,”Araişlerlik” kavramlarının açıklamaları yapılmış,”Fikir ve Sanat Eserlerinin Çeşitleri” başlıklı bölümde yer alan 2 nci maddede bilgisayar programları ve hazırlık tasarımları ilim ve edebiyat eserleri arasında sayılmıştır.Dolayısı ile bilgisayar programları 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun koruması altına alınmıştır.
 
2-346 ncı maddenin 1 inci fıkrası, bilişim sistemlerine yönelik olarak işlenen bozma,engelleme gibi ızrar fiillerini özel bir suç haline getirmektedir.Burada koruma altına alınan şey;bilişim sisteminin, diğer bir deyişle bilgisayarın fiziki varlığı ve sistemin işlemesini sağlayan bütün diğer unsurlardır.
 
İkinci fıkrada ise bilişim sistemine veri sokulması,verilerin yok edilmesi,değiştirilmesi suç haline getirilmiş olup bu fıkranın uygulanabilmesi için failin bu neticelerin gerçekleşmesine yönelik özel bir kasıtla hareket etmesi gerekmektedir.345 inci maddenin ikinci fıkrasında fail,özel bir kasıtla istemediği ancak sisteme haksız olarak girmesi sebebi ile gerçekleşmesine neden olduğu neticeden dolayı cezalandırılırken burada gerçekleşmesi için özel bir kasıtla hareket ettiği ve gerçekleştirdiği yukarıda sayılan fiillerden dolayı cezalandırılmaktadır.
 
Üçüncü fıkrada ise failin,yukarıdaki iki fıkrada sayılan eylemleri ile; başkasının zararına,kendisinin veya başkasının yararına haksız maddi yarar elde etmek için bilişim sistemine girmesi hali cezalandırılmaktadır.
 
346 ncı maddenin ilk fıkrasındaki ceza miktarı bir yıldan üç yıla kadar hapis,bir milyar liradan beş milyar liraya kadar ağır para cezası olup,bu fıkradaki eylemin haksız bir çıkar sağlamak amacı ile gerçekleştirilmesi ve dolayısı ile eylemin üçüncü fıkraya uyması durumunda, ağırlaştırıcı hal sebebi ile ceza miktarının; iki yıldan altı yıla kadar hapis ve iki milyar liradan on milyar liraya kadar ağır para cezasına çıkarıldığı görülmektedir.
 
İkinci fıkradaki ceza miktarı ;  üç yıldan altı yıla kadar hapis ve üç milyar liradan on milyar liraya kadar ağır para cezası olmasına rağmen,üçüncü fıkradaki haksız çıkar sağlama eyleminin ikinci fıkradaki hale uygun olarak işlenmesi ve ağırlaştırıcı sebebin gerçekleşmesi durumunda, ikinci fıkrada öngörülenden daha az hapis ve ağır para cezasının asgari had olarak tayin edilmesini anlamak mümkün değildir.Yukarıda da ifade edildiği gibi üçüncü fıkradaki hapis cezasının asgari haddi iki yıl,ağır para cezasının asgari haddi ise iki milyar liradır ve bu miktarlar ikinci fıkradaki asgari hadlerin de altındadır.
 
346 ncı maddedeki suçlara teşebbüs halinde de faile suç tamamlanmış gibi ceza verilecek,fail Tasarının 37 veya 38 inci maddelerindeki indirimlerden istifade edemeyecektir.
 
3-347 nci maddede iki ayrı suç tipi mevcuttur:
 
Bunlardan birincisi;bilişim sistemi marifeti ile ve özel bir kasıtla hukuk alanında fail tarafından hedeflenen bir neticeye ulaşmak için bilişim sistemine veri yerleştirmek,var olan verileri tahrif etmek sureti ile sahte belge oluşturmaktır.Suçun teşekkülü için failin belgeyi oluşturması yeterlidir,belgenin oluşturulması ile suç tamamlanır,ayrıca kullanılması gerekmez.Sahte belgeyi gerçekleştiren fail ayrıca bunu kullanmışsa kullanmış olmasından ötürü ikinci bir ceza verilmez.
 
İkinci suç tipi ise,sahte belgeyi oluşturan fail dışındaki bir başka kişinin sahte olduğunu bilerek belgeyi kullanması halidir.
 
Bu maddedeki ceza miktarı bir yıldan üç yıla kadar hapistir.Sahtecilik yapma kasıt ve gayesi olmasa bile benzer fiilleri üç yıldan altı yıla kadar hapis ve üç milyar liradan on milyar liraya kadar ağır para cezası ile cezalandıran 346 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki cezadan az ceza tertip edildiği görülmektedir.Sahte belge tanzim etme niyeti olmaksızın bilişim sistemine hukuka aykırı olarak veriler sokan,mevcut verileri yok eden,değiştiren kişiye daha ağır ceza,sahte belge tanzim etmek için bu fiilleri işleyen kişiye daha az ceza verilmesi pek mantıklı görülmemektedir.Belki 346 ncı maddenin ikinci fıkrasındaki düzenleme başkasının bilişim sistemine girilmesi,347 nci maddedeki düzenleme ise kişinin kendi bilişim sistemine girmesi ve sahte belge oluşturması ile ilgilidir ancak madde metinleri ile gerekçelerinden bu neticeye varmak zor gözükmektedir.Kişi,başkasının bilişim sistemine girerek de sahte belge tanzim edebilir,bu ayırımın net bir şekilde yapılmasının daha uygun olacağı şüphesizdir.
 
4-Tasarı’nın 348 inci maddesinde, 345 ve 346 ncı maddelerde düzenlenen suçları işleyen kişiler hakkında bu maddelerde yazılı olan hapis ve para cezalarına ek olarak verilmesi gereken,fer’i ceza olarak nitelediğimiz ” kamu hizmetinden veya meslek veya sanat veya ticaretten altı aydan üç yıla kadar yasaklanma”,”suçta kullanılan kurumların iki aydan bir yıla kadar kapatılması”,”fiillerin işlenmesinde kullanılan araçların veya suçtan meydana gelen şeylerin müsaderesi veya mülkiyetinin devlete geçirilmesi” tedbirlerine yer verilmektedir.
 
347 nci maddede zikredilen sahtecilik suçunun işlenmesi durumunda fer’i ceza uygulamasının bulunmaması,bu uygulamanın 345 ve 346 ncı maddelere hasredilmesi  dikkat çekicidir,348 inci maddenin gerekçesinde bu hususta bir açıklama bulunmamaktadır.
 
5-“Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması” başlıklı 349 uncu maddenin kaleme alınmasının amacı,bu maddenin gerekçesinde de ifade edildiği üzere;bu kartların haksız,hukuka aykırı olarak kullanılması suretiyle bankaların veya kredi sahiplerinin zarara sokulmasını,bu yolla çıkar sağlanmasını önlemektir.
 
Bilindiği gibi banka kartı,bankanın kurduğu bilişim sistemine hukuka uygun olarak girmeyi,kart sahibince bilinen bir numara marifetiyle banka görevlisinin katkısı olmadan kart sahibinin kendi hesabından para çekmesini sağlamaktadır.
 
Kredi kartı ise,banka ile müşterisi arasında yapılmış bir akit gereğince kişinin bankadan önceden koşulları  saptanan kredi olanağını kullanmasını sağlayan bir araçtır.
 
Madde gerekçesine göre aşağıda zikredilen iki hal gerçekleştiğinde birinci fıkradaki suç oluşur:
 
a-Başkasına ait banka ya da kredi kartının,her ne suretle olursa olsun ele geçirilmesinden sonra,sahibinin rızası hilafına kullanılması,başkasına kullandırtılması,bu suretle failin kendisine ya da bir başkasına haksız yarar sağlaması,
 
b-Sahibine verilmesi gereken bir banka ya da kredi kartının bunu elinde bulunduran kimse tarafından kullanılması ya da bir başkasına kullandırtılması.
 
İkinci fıkra ise,ilk fıkrada sayılan eylemlerin esasen mevcut olan banka ya da kredi kartlarının tahrif edilerek kullanılması veya bu kartların sahtecilik sureti ile yapılarak kullanılması hallerini cezalandırmaktadır.
 
Bu maddedeki düzenleme ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.4.2000 tarih,2000/6-62 esas,2000/72 sayılı kararındaki anlayış madde metni haline getirilmiş bulunmaktadır.Bu kararın konusunu teşkil eden olay kısaca şöyledir:
 
Bu olayda sanık müştekiye ait banka kredi kartını haksız olarak eline geçirmiş,şifresini de öğrenerek bir bankanın üç ayrı şubesine ait ATM’lerden muhtelif tarihlerde para çekmiştir,İstanbul 1.Ağır Ceza Mahkemesi banka kartını TCK.nun 493/2.maddesinde zikredilen “sair alet” kapsamında mütalaa ederek bu madde uyarınca sanığı cezalandırmış,Yargıtay 6.C.D. mahkeme kararını onamıştır.Bu onama kararına karşı itiraz yoluna başvuran Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı; banka kartının “sair alet” olarak kabul edilemeyeceğini,olayın TCK.nun 525 inci maddesine uyduğunu ileriye sürerek konunun Yargıtay Ceza Genel Kurulu önüne gelmesini sağlamıştır.Genel Kurul ise yukarıda tarih ve sayısı verilen kararında;ATM olarak adlandırılan sistemin işlemesi için iki unsura gereksinim bulunduğunu,bunlardan birincisinin kart,diğerinin ise şifre olduğunu,ATM makinalarının bir bilgi işlem sisteminin ünitesi olarak kabul edilmesi gerektiğini,sistemi harekete geçirmede kullanılan kartların geleneksel hırsızlık suçları bakımından söz konusu olan “sair alet”sayılamayacağını,olayın TCK.nun 525/b-2 madde ve fıkrasına uyduğunu gerekçeleri ile ileriye sürerek Başsavcılığın itirazını kabul etmiş ve böylece aynı görüşteki Yargıtay 11.C.D.’nin bir başka olayla ilgili olarak verdiği içtihattaki anlayışı kabul etmiştir.Bu genel kurul kararı oy çokluğu ile verilmiş bir karar olup 349 uncu maddedeki düzenleme bu konudaki tartışmaları tamamen ortadan kaldırıcı mahiyette olmakla isabetli bir tasarruf olarak gözükmektedir.
 
6-“Suç işlemek için örgütlenme” başlıklı 350 nci madde örgütlü suç cürmünün özel bir halini düzenlemekte olup, Dokuzuncu Bölümde sayılan suçları işlemek üzere ikiden fazla kişinin bir araya gelerek bu suçları işleme gayesi ile  bir veya birden çok maddi nitelikte hazırlık yapmalarını ağırlaştırıcı hal olarak kabul edip cezalandırmaktadır.
 
7-351 inci madde, 345,346,347,349 ve 350 nci maddelerde tarifi yapılan suçların işlenmesi halinde tüzel kişileri de sorumlu tutmaktadır.
 
Tasarı’nın İkinci Kısım İkinci Bölümü “Tüzel Kişiler” başlığını taşımakta olup bu bölümde yer alan 25 ve 26 ncı maddelerdeki düzenlemeye göre;fiili işleyenin sorumluluğu baki kalmak üzere özel hukuk tüzel kişileri,kanunun ayrıca belirttiği hallerde,organ veya temsilcilerinin tüzel kişi yararına işledikleri suçlardan dolayı sorumludurlar.Fiili işleyen kimse hakkında hükmedilmesi gereken para,müsadere veya mülkiyetin Devlete geçirilmesi cezaları tüzel kişi hakkında da uygulanır.Fiili işleyen kişi hakkında hükmedilen hürriyeti bağlayıcı cezalarla,kamu hizmetlerinden yasaklanma,bir meslek veya sanat veya ticaretin icrasının durdurulması cezalarının süresini aşmamak kaydı ile tüzel kişinin çalışmadan yasaklanıp yasaklanmayacağına,yasaklanacaksa bunun süresinin ne olacağına mahkemece karar verilebileceği gibi, tüzel kişinin beş yılı geçmemek üzere atanacak denetçilerin kontrolu veya yöneticilerin eliyle çalışmalarını sürdürmesine de karar verilebilir.
 
Tasarı’nın 2 nci Kitap 1 inci Kısım 8 inci Bölümü “Hayatın Gizli Alanına ve Özel Hayata Karşı Suçlar” başlığını taşımakta olup bu bölümde yer alan 195 ve 196 ncı maddelerdeki düzenlemeler de bilişim suçu kapsamında değerlendirilebilir.Bu iki maddenin “Bilişim Alanında Suçlar” başlıklı bölüm içerisine alınması belki daha uygun olurdu.
 
8-195 inci maddenin gerekçesinde de ifade edildiği üzere,günümüzde kişilerle ilgili kayıtların bilgisayar ortamına geçirilip muhafaza edilmesi uygulamasına; hastaneler,sigorta şirketleri,bankalar,kredili alışveriş yapan mağazalar ve benzeri kuruluşlar sıkça başvurmaktadır.Bu özel bilgilerin rıza hilafına ilgisiz kişilerin eline geçmesi ve kullanılması, hem bu bilgileri muhafaza eden kurumu ve hem de haklarındaki  bilgiler bilgisayar ortamında muhafaza edilen kişiler yönünden sakıncalar doğurabilir.Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 1973 ve 1974 yıllarında özel sektör ve kamu sektöründeki elektronik bilgi bankalarında uygulanacak ilkeleri gösteren iki tavsiye kararı kabul etmiş,Avrupa ülkelerinin bir çoğu 1970’li yılların sonunda bu ilkeler doğrultusunda “verilerin korunması” ile ilgili özel yasaları kabul ederek yürürlüğe koymuşlardır.Özel yasaların kabul edilmesi de yetmemiş,Avrupa Konseyi’nin sürdürdüğü çalışmalar sonucunda “Kişisel Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Bireylerin Korunması”na ilişkin bizim de taraf olduğumuz 108 sayılı Sözleşme 28 Ocak 1981 tarihinde imzaya açılmıştır.
 
195 inci maddenin 1 numaralı fıkrasının ilk paragrafında,kişinin rızası hilafına veya kanunun öngördüğü şekil ve usullere uyulmaksızın kişisel verilerin bilişim sistemine yerleştirilmesi veya işlenmesi eylemi suç haline getirilmektedir.
 
İkinci paragrafta,verilerin hileli veya kanun dışı yollarla elde edilmesi hali ceza artırım sebebi olarak kabul edilmiştir.
 
2 numaralı fıkranın birinci paragrafı,kanuna uygun olarak bilişim sistemlerine yerleştirilen veya işlenen kişisel verilerin, muhafazaları için gerekli güvenlik tedbirlerinin alınmaması sureti ile bu bilgilerin başkalarının eline geçmesine,bozulmasına veya zarar görmesine neden olanları cezalandırmaktadır.
 
Bu fıkranın ikinci paragrafı, fiilin taksirle işlenmesi durumunda failin ağır para cezası ile cezalandırılması gerektiğini hüküm altına almıştır.
 
Maddenin (3) numaralı fıkrası, yasaların öngördüğü haller saklı kalmak üzere,kişilerin ahlaki niteliklerinin,siyasi,felsefi veya dinsel görüşlerinin,ırki kökenlerinin,sendikal bağlantılarının,cinsel yaşamları ve sağlık durumları ile ilgili bilgilerin kişisel veri olarak sisteme yerleştirilip işlenmesini hapis cezası ile tecziye etmektedir.
 
9-196 ncı maddenin (1) numaralı fıkrası,kişisel verilerin yetkisiz kişilere verilmesini,açıklanmasını,çeşitli özel maksatlarla kullanılmasını ve ele geçirilmesini,
 
(2) numaralı fıkrası ise,kanunların belirlediği sürelerin geçmiş olmasına karşın verilerin sistem içinde muhafaza edilmeye devam edilmesini,yok edilmemesini cezalandırmaktadır.
 
 
II-İNTERNET
 
Bilindiği gibi bilişim suçunun işlenebilmesi için ana unsurlardan bir tanesi bilgisayar dediğimiz cihazdır.Bu cihaz internet kullanımı için de gereklidir.Yukarıda bilişim suçu olarak açıklamaya çalıştığımız fiiller internet vasıtası ile de işlenebilir. Tasarı’da bilişim suçları ayrı bir bölüm halinde yer almasına rağmen  bu bölümde yer alan maddelerde veya bağımsız bir bölüm olarak internetten hiç bahsedilmemesi dikkat çekici önemli bir eksiklik olarak görülmektedir.
 
Diğer taraftan internet,sözlüklerde;
 
Duygu,düşünce veya bilgilerin;telefon,telgraf,televizyon,radyo gibi akla gelebilecek her türlü yolla başkalarına aktarılması,bildirişim,haberleşme,komünikasyon” olarak tarif edilen iletişim faaliyetinin en önemli araçlarından birisidir.
 
Tasarı’nın “Tanımlar” başlıklı 4 üncü maddesinin 11 inci bendinde “Basın ve yayın yolu ile” kavramının anlamı;basın ve yayın yolu ile veya her türlü görsel ve işitsel iletişim araçlarıyla yapılan yayın olarak tarif edilmesine rağmen bu tanım içerisinde internetin ayrıca zikredilmemesi tatbikatta karışıklıklara ve şüphelere neden olabilecek gibi gözükmektedir.Çünkü Tasarı’nın 170/5-6,178/son,188/3,190/2,357/3,377/2,471/2 nci maddelerinde açık olarak suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak kabul edilmişken,291/2 nci madde ile buraya atıf yapan 292 nci maddenin son fıkrasında “her türlü kitle iletişim araçları,ses kayıt bantları,sesli veya sözlü yayın araçları,internet,plak,elle çoğaltılarak yayınlanan veya dağıtılan yazılar,genel yerlerde levha ve ilan asma” faaliyetleri ağırlaştırıcı sebep kabul edilmiş,358/2 nci maddede “basın ve görsel veya işitsel yayın” tabirinin kullanılması tercih edilmiş,426/4 ncı madde ile 430/4 uncu maddelerde ise “basın veya görsel veya işitsel yayın yolu ile veya internet marifetiyle” suçun işlenmesi ağırlaştırıcı sebep olarak madde metni içerisine yerleştirilmiştir.Bu durumda sanki internet,4 üncü maddenin 11 numaralı bendinde tanımı yapılan basın ve yayın araçları dışında bir araçmış gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır.
 
Bu sakıncayı gidermek için Tasarı’nın 4/11.bendindeki “Basın ve Yayın Yolu İle” tabiri yerine “İletişim Araçları İle” tabirinin kullanılması,teknolojinin devamlı gelişme gösterdiği,önümüzdeki yıllarda yeni iletişim araçlarının keşfedilebileceği ihtimalinden hareketle,iletişim faaliyetinin bir ucu açık olacak şekilde ileriye yönelik tarifinin yapılması, günümüzde mevcut olan iletişim araçlarının interneti de kapsayacak şekilde sayılması,iletişim araçları ile suçun işlenmesi halinde cezaların ağırlaştırılması düşünülen maddelerde bu araçları tek tek saymak yerine sadece bu tabirin kullanılmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir.
 
İletişimle ilgileri bakımından Tasarı’nın 199/2,218/7,293 ve 312 nci    maddelerinden bahsetmek gerekir.
 
“Basit hırsızlık” başlıklı 199 uncu maddenin 2 nci fıkrasında telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan yararlanma cezalandırılmıştır ki bu düzenleme maddenin muadili olan TCK.nun 491 inci maddesinde bulunmamaktadır,bu tür olayların gittikçe artış göstermesi sebebi ile isabetli olmuştur.
 
Nitelikli dolandırıcılık” başlıklı 218 inci maddenin 7 nci bendine  (bilişim sistemi)’nin de ilave edilmesi ile bu sistemler aracı kılınarak işlenen ve giderek artış gösteren suçların takibinde önemli faydalar sağlanacaktır.
 
TCK.nun 162 nci maddesinin muadili olarak getirilen “Kanunun cürüm saydığı yayının nakli” başlıklı 293 üncü maddedeki düzenleme,Alman Teleservisler Yasası’nın “Sorumluluk” başlıklı 5 inci maddesinin 2 nci bendindeki düzenleme ile paralellik arzetmektedir.Şöyle ki;293 üncü maddenin ilk fıkrasına göre “Kanunun cürüm saydığı bir yayını,herhangi bir iletişim aracı ile nakleden,asıl yayını yapan gibi cezalandırılır.”5 inci maddenin 2 numaralı bendine göre ise “Servis sağlayıcılar,kullanıma hazır tuttukları yabancı içeriklerden dolayı,ancak bu içeriğin bilgisine sahip oldukları ve bu içeriklerin kullanımının önlenmesi teknik olarak mümkün ve kendilerinden beklenebilir olduğu durumda sorumludurlar.”Her iki halde de nakledilen yayının içeriğine katılıp katılmamak önemli olmadığı gibi,yayında ileriye sürülen fikirlere iştirak edilmediğine dair kayıt ilave edilse bile sorumluluk mevcuttur.Burada önemli olan içeriğine vakıf olarak bir yayını nakletmektir.
 
“Kamu haberleşmesini bozma”  başlıklı 312 nci madde,TCK.nun 391 inci maddesinde zikredilen telgraf,telefon ve telsiz gibi muhabere araçlarını tek tek saymak yerine “telli veya telsiz her türlü kamu haberleşme araçları” tabirini kullanmıştır ki ileride keşfedilmesi mümkün yeni haberleşme araçlarını da içine alacak bir düzenleme olması itibariyle doğru bir tercihtir.
 
İnternetle işlenen suçlarda yetkili mahkemeyi tayin bakımından da önem arzeden “Yer bakımından uygulama” başlıklı 6 ncı maddenin ilk fıkrasının 2 nci cümlesinden bir nebze bahsetmek gerekir.Bu cümleye göre “Eylemin kısmen veya tamamen Türkiye’de yapılması veya neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi halinde suç,Türkiye’de işlenmiş sayılır.”
 
Bu düzenlemeye göre aşağıdaki üç halde de suç Türkiye’de işlenmiş sayılacaktır:
 
a-İnternete girişin ve neticenin Türkiye’de gerçekleşmesi,
 
b-İnternete girişin Türkiye’de olması,neticenin yabancı bir ülkede gerçekleşmesi,
 
c-İnternete girişin yabancı bir ülkeden olması,neticenin Türkiye’de tahakkuku.
 
İlk halde fiil ve netice Türkiye’de gerçekleştiği,dolayısı ile fail ve mağdur Türkiye’de oldukları için yetki bakımından herhangi bir sorun çıkması düşünülemez.İkinci halde fail Türkiye’de,mağdur yabancı ülkede,üçüncü halde ise fail yabancı ülkede,mağdur ise Türkiye’de bulunduğu için yetki ihtilaflarının çıkması kaçınılmazdır.Dolayısı ile son iki hal için bu alanda mutlaka uluslar arası sözleşmeler yapılması gerekir.
 
Bu cümle,Türkiye’nin yetki alanını ülke çapında düzenler gibi görünmekte ise de,Türkiye’de milli sınırlar içerisinde internet suçları bakımından hangi adli merciin yetkili olacağı konusunu halletmekten uzaktır.Yasal bir düzenleme yapılıncaya kadar ceza mevzuatında genel olarak (Yetki) konusunu düzenleyen CMUK.nun 8 inci maddesindeki düzenlemeden de istifade edilerek tatbikatta şu şekilde hareket edilmesi uygun görülmektedir:
 
a-Failin ve internete giriş yerinin belli olduğu,servis sağlayıcı şirket çalışanlarının herhangi bir şekilde suç faili olmadığı durumlarda internete giriş yeri adli mercii,
 
b-Servis sağlayıcı şirket çalışanlarının suç faili olduğu durumlarda şirket merkezinin bulunduğu yer adli mercii,
 
c-Takibi şikayete bağlı hakaret ve sövme cürümlerinin internet vasıtasıyla işlenmesi durumunda suç mağdurunun ihtiyarına göre;
 
aa)Mağdurun ikamet ettiği ya da sakin olduğu yer adli mercii (istisnai yetki),
 
bb)Olayın özelliğine göre yukarıda iki şık halinde yazılı olan yerlerdeki adli mercilerden herhangi biri.
 
         Avustralya’lı bir iş adamı ile ilgili olarak Amerikan finansal haber şirketi tarafından internette yayınlanan bir makalede bu iş adamına hakarette bulunulduğundan bahisle açılan hakaret davası ile ilgili olarak Avustralya Yüksek Mahkemesinin, davanın Amerika’da değil,müştekinin bulunduğu Avustralya’nın Victoria eyaletinde görülmesine karar verdiği bu ay içerisinde günlük gazetelerde çıkan haberlerden anlaşılmakta olup bu karar dahi görüşümüzü teyit etmektedir.
 
         İnternetin iletişim aracı olması onun çeşitli fonksiyonlarından sadece bir tanesidir,basının da en önemli işlevlerinden bir tanesi budur.Diğer bir deyişle internet ve basın, kitle iletişim aracı olmaları bakımından sadece bu noktada ortak bir zeminde buluşmaktadırlar.Belki bu nedenle internetin diğer fonksiyonları göz ardı edilerek internet ortamında işlenen suçlara Basın Kanunu hükümlerinin uygulanabileceğini söyleyenler ve savunanlar vardır.Bu görüşte olanlar her iki yayının dokularının ve tekniklerinin farklı olduğunu gözden kaçırmaktadırlar.Basın Kanunu ancak tabı aletleriyle yani matbaa makinalarıyla çoğaltılabilen basılı eserlere uygulanabildiği halde dijital,sayısal bir yayın türü olan internette basılı eser bulunmamaktadır.İnternet kullanıcısının eli altındaki yazıcı marifetiyle bir web sayfasının içeriğini kağıda dökmesi,bunu çoğaltması matbaa aletiyle çoğaltma sayılamaz.Burada dikkat edilmesi gereken ikinci nokta,internet yayınını gerçekleştiren kişi ya da kişilerle bu yayında hiçbir dahli olmayan,sadece internet yayınından istifade etmeye çalışan internet kullanıcısının aynı safta yer almamalarıdır.Basılı eserin yayınını gerçekleştiren yazı sahibi,sorumlu müdür,yayınlatan gibi süjeler ise basılı eser neticesini meydana getirmek bakımından fikir ve eylem birliği içerisindedirler.Sonuç olarak internet kullanıcısının başkaları tarafından basılan bir gazeteyi,dergi ve kitabı alıp okuyan insandan farkı yoktur.Basın Kanunu’nun 16 ncı maddesine göre cezai sorumluluk asıl olarak yazı ya da eser sahibine,sorumlu müdüre,yayınlatana,bunlar bulunamadığı takdirde ise sırası ile basana,satana ve dağıtana aittir.İnternet ortamında ise sayılan bu süjelerin karşıtı olan, kendilerine sorumluluk yüklenebilecek kişi ya da kişiler bakımından bir paralellik ve örtüşme sadece Basın Kanunu’ndaki yazı ya da eser sahibi-internetteki içerik sağlayıcı bakımından söz konusudur.
 
Bu yanlış görüşten hareketle 4756 sayılı Yasanın 26 ncı maddesi ile 5680 sayılı Yasaya eklenen Ek Madde 9’la; internet ortamında yayınlanan hür türlü yazı,resim,işaret,sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri ile yalan haber yapılması,hakaret ve benzeri fiillerin işlenmesi durumunda 5680 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.Dış alemde 5680 sayılı Yasa hükümlerine uygun olarak gazete,dergi,kitap şeklinde yayınlanan basılı eserlerin hiçbir değişiklik ve ekleme yapılmadan aynen internet ortamına aktarılması durumunda Ek Madde 9’daki düzenlemeye ihtiyaç olmadan hem hukuk ve hem de ceza davalarında 5680 sayılı Yasanın uygulanmasının imkan dahilinde olacağını düşünüyorum.Çünkü 5680 sayılı Yasanın 3 üncü maddesinin 2 nci fıkrasına göre;“Basılmış eserlerin herkesin görebileceği veya girebileceği yerlerde gösterilmesi veya asılması veya dağıtılması veya dinletilmesi veya satılması veya satışa arzı (neşir) sayılır.” Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat’a göre neşir kelimesinin manası;neşretmek,yaymak,bir haberi faşetmek,herkese duyurmak,şayi kılmak,izhar etmektir.İnternetin yaptığı işlerden biri  de budur.Maddenin yazılış tarzı hemen 17 nci maddenin değiştirilen yeni halini çağrıştırmakla birlikte,kullanılan kelimeler arasında birebir örtüşme olmadığı görülmektedir.17 nci maddede “...yalan haber,hakaret,sövme ve her türlü fiil...”den bahsedilirken,Ek Madde 9’da “...yalan haber,hakaret ve benzeri fiil...”den söz edilmektedir.Ek Madde 9’da “sövme” kelimesine yer verilmediği gibi, “her türlü fiil” yerine “benzer fiil” kelimeleri kullanılmıştır.Ek Madde 9,doğrudan 5680 sayılı Yasanın 17 nci maddesini telaffuz etmeden tümü ile 5680 sayılı Basın Kanunu hükümlerinin uygulanacağını belirtmektedir ki bu da dikkat çekicidir.Acaba bu bir zuhul eseri midir,yoksa bilinçli olarak yapılan bir düzenleme midir?Ek Madde 9’un da 17 nci maddede olduğu gibi,internet ortamında gerçekleşen yalan haber,hakaret ve benzeri fiillerden doğacak maddi ve manevi zararları karşılama ile ilgili hususları düzenleme gayreti içerisinde olduğu muhakkaktır.Yapılan bir yayın sebebi ile özellikle manevi zararın tazmini için Basın Kanunu’nda bu zararı kısmen  de olsa giderici mahiyette olmak üzere 17 inci maddede zikredilen tazminat davası yanında,mevkutelerle ilgili olarak 18 inci maddede zikredilen mahkumiyet kararının yayınlatılması,19 uncu maddede zikredilen cevap ve düzeltme hakkının kullanılması gibi hukuki müesseseler de vardır,acaba Ek Madde 9,kullandığı genel ifade ile 18 inci ve 19 uncu maddelerin de internet ortamında uygulanabileceğini mi söylemek istemektedir?18 inci maddenin uygulanması ile alakalı olarak ; İnternette yapılan bir yayın sebebi ile kişilik haklarına tecavüzde bulunulduğu iddiası ile şikayette bulunan ve yapılan yargılama sonucunda lehine karar alan kişi,bu karara ilişkin kesin hükmün internet ortamında yayınlanmasını ve manevi zararının bu şekilde bir ölçüde giderilmesini talep eder ve bu talebi kabul edilirse bu kesin hükmün internet ortamında yayınlanmamasından kim sorumlu tutulacak,bu karar internet ortamında nasıl yayınlanacaktır?Keza 19 uncu maddede düzenlenen cevap ve düzeltme hakkının kullanılması ile ilgili olarak ; tekzip metninin yayınlanmasına ilişkin karar alan kişinin bu talebi internet ortamında nasıl yerine getirilecek,tekzip metninin yayınlanmamasından kim ya da kimler  sorumlu tutulacaktır?Bu konularda bir açıklık olmaması tatbikatçıların farklı uygulamalarına yol açabilecek niteliktedir.
 
 Basın Kanunu,2 nci maddesinde ifade edildiği üzere,”yazılar ve resimler” hakkında uygulanabilir,halbuki Ek Madde 9’da bunların dışında “..işaret,sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri...”nden de bahsedilmektedir.Bunlar hakkında Basın Kanunu’nun uygulanması mümkün olmadığı için Ek Madde 9’un 17 nci maddeye ve bu maddenin de Basın Kanunu’ndaki sorumluları belirleyen 16 ncı maddeye yaptığı göndermenin, “işaret,sesli veya sessiz görüntü ve benzerleri...” açısından hiçbir kıymeti yoktur.Zira internet ortamında “işaret,sesli veya sessiz görüntü veya benzerleri” ile yapılan haksız fiillerin sahipleri hakkında Basın Kanunu’nun genel sistematiği içerisinde sorumluları belirlemek ve haklarında uygulama yapmak imkansızdır.İnternete mahsus,bu yayının tekniğine ve şartlarına uygun ayrı bir düzenleme yapmak şarttır.
 
Ek Madde 9’un,açıkça belirtmemekle birlikte 17 nci maddeye ve bu maddenin de 16 ncı maddeye yaptığı gönderme sebebi ile;internet ortamında aynen yayınlanan mevkuteler,kitaplar ve sair basılı eserler bakımından yazar,sorumlu müdür,yayınlatan (naşir) gibi sıfatları taşıyan kişiler hakkında tazminat davaları açılabilir.Dış alemde gazete,dergi ve kitap olarak somut bir şekilde görüp hissedebildiğimiz,okuduğumuz basılı eserleri internet ortamına aynen aktaran ve bir anlamda teknik bir görev ifa eden insanların bu yayınların içeriklerinden hiçbir şekilde cezai açıdan sorumlu olmamaları gerekir.Zira bu insanlar,dış alemden sanal aleme aktarımını yaptıkları metinlerin içeriklerine vakıf değillerdir.Bu mantıktan hareketle dış alemde aylık dergi olarak basılıp satışa arzedilen bir basılı eserin internet ortamında aynen yayınlandığı bir olayda,içeriği itibari ile suç teşkil eden bir yazı sebebi ile derginin sorumlu müdürü ve yazı sahibi hakkında kamu davası açılmış,dergiyi internet ortamına aktaran kişi ile ilgili herhangi bir işlem yapılmamıştır.Belki bu kişilerin belli olmaması,bu kimseler aleyhine Türk Mahkemelerinde dava açılamaması gibi istisnai durumlarda Basın Kanunu’nun 16 ncı maddesinde olduğu gibi bir sorumluluk sistemi kabul edilebilir ve ancak bu şartların tahakkuku halinde internet ortamına aktaran,içeriğine vakıf olarak kullanıcıların istifadesine sunan kişilerin sorumluluğu cihetine gidilebilir,tabii ki bütün bunlar yasal düzenleme gerektirir.
 
Dış alemde gazete,dergi,kitap olarak gördüğümüz basılı eserlerin aynen aktarılmaması,fazladan yazılar eklenmesi ve bunlarda da suç teşkil eden ibareler bulunması hali de düzenlenmeye muhtaçtır.Zira bu durumda sorumlu müdür veya yayınlatan kişi; kendisinin ancak gazete,dergi ve kitapta yazılı olan kısımlardan sorumlu tutulabileceğini,bunların dışında ekleme yapılarak internet ortamında yayınlanması durumunda sorumlu olamayacağını savunabilir,bunun haklı bir savunma olduğu şüphesizdir.Bu durumda ekleme yaparak internet ortamına aktaran kişi ya da kişilerin sorumluluğu söz konusudur.
 
Günümüzde medyada tekelleşme ya da kartelleşme olarak ifade edilen rahatsız edici durumun bir sonucu olarak bir çok basın mensubunun çalıştıkları yayın kuruluşlarından ayrılmak zorunda kaldıkları bilinen bir vakıadır.Bu insanlardan bir kısmı internet ortamında alternatif medya olarak da adlandırılan internet gazeteciliği yapmaktadırlar.Ek Madde 9’un 17 nci maddeye yaptığı gönderme bu gazetecilerin yaptığı yayın faaliyetini düzenlemekten çok uzaktır.Çünkü bu yayın alanında 5680 sayılı Yasa anlamında mevkute sahipliği,sorumlu müdürlük ya da naşirlik sıfatları yoktur.Dolayısı ile bu kişilerin,yaptıkları yayın sırasında tazminat davasına konu teşkil edebilecek bir haksız fiil işlemeleri durumunda Ek Madde 9’un,17 ve 16 ncı maddelerin tatbik kabiliyeti yoktur.
 
İnternetle ilgili bir düzenleme yapmaya çalıştığı anlaşılan 4756 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi ile değiştirilen 3984 sayılı Yasanın 31 inci maddesi üzerinde de durmak gerekir.
 
31 inci maddenin (Sorumluluk) olan madde başlığı (Program Hizmetinin İçeriği ve Yeni Yayın Tekniklerinin Kullanımı) olarak değiştirilmiş,evvelce iki cümleden ibaret tek bir fıkradan ibaret olan maddeye ikinci fıkra eklenerek;”Her türlü teknoloji ile ve her türlü iletişim ortamında yapılacak yayın ve hizmetlerin usul ve esasları,Haberleşme Yüksek Kurulu’nun belirleyeceği strateji çerçevesinde Üst Kurul’ca tespit edilip,Haberleşme Yüksek Kurulu’nun onayına sunulur.Bu yayın ve hizmetlerin mevzuata uygunluğu Üst Kurul’ca denetlenir.” hükmü getirilmiştir.Fıkra metni içerisinde geçen (her türlü teknoloji),(her türlü iletişim ortamı) tabirlerinin internet yayınlarını da kapsadığı düşünülmekle birlikte 3984 sayılı Yasada hüküm bulunmasına ve geniş maddi olanaklarına rağmen,özel radyo ve televizyonları bütünüyle izleyemeyen Üst Kurul’un, internet yayınlarını nasıl izleyip denetleyeceği merak konusudur.Bir takım müeyyideler içeren 3984 sayılı Yasanın 33 üncü maddesinde bu Kanunda belirtilen esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarından bahsedilmekte olup internetten söz edilmemektedir.Bu durumda 33 üncü maddenin önceden tespit edilmiş ilkelere aykırı yayın yapan internet kuruluşlarına uygulanması mümkün görülmediği gibi aynı Yasanın 1 inci maddesi açıkça “Bu Kanunun amacı,radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesidir.”demekte,internet yayınını çağrıştıran herhangi bir düzenlemeye yer vermemektedir.Zaten internet yayınlarına has herhangi bir yayın ilkesi de tespit edilmiş değildir ki bunlara aykırılık söz konusu olsun.31 inci maddenin ikinci fıkrası ile yapılmak istenilen değişikliğin hangi amaca hizmet ettiği anlaşılamamaktadır.
        
         Business Week isimli Amerikan dergisinin son sayılarından birindeki verilere göre;2000 yılında 650 olan online kumar site sayısı bugün 1500 civarındadır.Yalnız Amerika’da bu yıl 1.5 milyar dolarlık kumar oynanmıştır.Temmuz ayında çocuk pornosu ile ilgili site sayısı 800 olup 150 FBI ajanı bu işi önlemek ve takip etmekle görevlendirilmiştir.ABD Sermaye Piyasası Kurulu,finansal dolandırıcılıkla ilgili günde 500 e-mail şikayeti almaktadır.Fikri ve sınai hak ihlalleri nedeni ile Amerikan bilgisayar yazılımcıları,müzik şirketleri ve film stüdyolarının yıllık zararı 9 milyar dolar civarında olup Amerika’da bu işleri on çete,on bini aşkın web sitesinde yürütmektedir.İnternet ortamında sahte pasaport,kimlik,sürücü ehliyeti belgeleri hazırlayan siteler mevcut olduğu gibi yasak ilaçları temin eden 400’den fazla site mevcuttur,teröristler interneti iletişim,araştırma,yeni üye ve maddi kaynak temini için kullanmaktadırlar.İnternetin karanlık yüzü olarak da adlandırılabilecek olan bu yasa dışı faaliyetler 2002 yılı için ABD’de 36.5 milyar dolarlık büyük bir meblağa ulaşmıştır.
 
Benzer suçlar bu kadar yoğunlukta olmasa bile ülkemizde de işlenmektedir.Ülkemizde bu alanda yapılmış istatistik veriler içeren bir çalışma bulunmamakla birlikte gerekli önlemlerin alınması ve yapılması zaruri görülen yasal çalışmalara hazırlık teşkil etmesi bakımından bu çalışmanın bir an önce yapılması şarttır.
 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına bu konuda ilk şikayet 1998 yılı içerisinde gelmiş,tanınmış bir politikacı internette kendi adına porno site açıldığı şikayeti ile başvurmuştur.Daha sonraki tarihlerde elektronik postalarla hakaret,bir internet sitesinde bir banka aleyhine yayın yapılması sureti ile 4389 sayılı Bankalar Kanunu’na muhalefet, elektronik posta adresi ve şifresi öğrenilen müşteki tarafından gönderiliyormuş gibi başkalarına elektronik postalarla hakaret ve tehditte bulunulması,bir servis sağlayıcı şirkete ait alışverişle ilgili web sitesinin hack edilmesi,bayan olan müştekinin telefonları,adresi ve kimliğinin,diğer özelliklerinin bir internet sitesinde ilan tarzında verilerek müştekinin telekız ve lezbiyen olarak tanıtılması,böylece yoğun bir telefon trafiği ile karşı karşıya bırakılarak taciz edilmesi,erkek olan müştekinin kimliği,telefonları ve adresinin bir internet sitesinde yayınlanarak homoseksüel olarak tanıtılması ve bayan müşteki olayında olduğu gibi bu ilanın gerçekliğine inanan kişilerin yoğun  telefon bombardımanına tabi kılınarak rahatsız edilmesi,bir internet haber sitesinde kamu görevlisine yaptığı görevden dolayı haber verme sınırları aşılarak hakarette bulunulması,bir başka sitede İçişleri Bakanlığının,diğer bir sitede dört ayrı Anayasal kuruluşun tahkir edilmesi,müstehcen yayın yapılması fiillerinin internet aracı kılınarak işlendiği,bu fiillerden yarısından fazlasının hakaret suçlarına ait olduğu gözlenmiştir.Başsavcılığımıza son olarak yetkisizlik kararı ile intikal eden evrakta ise bayan olan müştekinin baş resmi tamamen çıplak bir başka kadının fotoğrafına monte edilerek internet ortamında yayınlanmış,müştekinin kimlik ve adres bilgileri de verilerek her türlü davete açık olduğu izlenimi uyandırılmıştır.İzmir ilinde ikamet eden müşteki, şikayetini bulunduğu yer Savcılığına yapmış,servis sağlayıcı şirketten IP numarasından istifade ile kullanıcının kimlik bilgileri bu Savcılıkça talep edilmiş,bağlantı tarihi ve saatleri bildirilmediği için bilgi verilemeyeceği ifade edilmiş,bu eksiklik bir sonraki müzekkere ile giderilmiş ancak bu defa da servis sağlayıcı şirket, istenilen bilgileri uzun süre muhafaza edemediklerinden bahisle menfi cevap vermiştir.Daha sonra bu evrak servis sağlayıcı şirketin İstanbul’da olduğundan bahisle Başsavcılığımıza gönderilmiş,tetkikinde şirket yetkililerinin sanık sıfatı ile ifadelerinin alınmış olduğu görülmüştür.Konu hakkında bilgi ve tecrübesi bulunmayan kamu görevlileri tarafından bu suçun takibinin mümkün olamayacağını bu evrak bize açıklıkla göstermektedir.Bir defa servis sağlayıcı şirketten bilgi talep edilirken mutlaka IP numarası,bağlantı tarih ve saatleri bildirilmelidir.Hem de bu iş hiçbir gecikmeye mahal verilmeden en seri vasıta ile yapılmalıdır.Elektronik posta,faks veya APS kullanılabilir.Aksi halde servis sağlayıcı şirketler uzun süre bu bilgileri muhafaza etmediklerinden ve kendilerini buna zorlayan yasal bir hüküm de bulunmadığından müsbet cevap vermeyebilirler.Bir servis sağlayıcı şirketten internet bağlantısı satın alan abonenin yaptığı hukuka aykırı bir eylemden dolayı servis sağlayıcı şirketi sorumlu tutmak ceza hukuku açısından mümkün değilken şirket yetkililerinin sanık sıfatı ile ifadelerinin alınması da yanlıştır.Bu olaydaki servis sağlayıcı şirketin durumu ile, abonelerine telefon hizmeti veren ancak onların yaptıkları telefon konuşmaları sırasında işledikleri suçlardan mesul tutulması mümkün olmayan Telekom arasında hiçbir fark yoktur.
 
Sahte elektronik posta olarak dilimize çevrilebilecek olan fake maillerle internet kullanıcılarının kullanıcı adlarının ve şifrelerinin arzuları hilafına başkaları tarafından çalınması,dialer programları ile kullanıcıların yine kandırılarak haberleri olmadan mevcut dial-up bağlantılarının kesilip ISS numaralarının yurtdışındaki paralı 900’lü hat numaraları ile internete bağlanması sureti ile milyarlarca lira tutarında telefon faturaları ile karşı karşıya bırakılmaları sureti ile mağdur edilmeleri olaylarının bilişim suçunu teşkil ettiği düşünülmekle birlikte Başsavcılığımıza bugüne kadar herhangi bir şikayet vukubulmamıştır.Keza istenilmeyen elektronik postaların düzenli olarak gönderilmesi olarak adlandırılabilecek olan spam olayı ile ilgili müracaat da olmamıştır.Eski başbakana yazar kasa fırlatma olayının faili tarafından Başbakanlığın internet sitesine devamlı olarak gönderilen elektronik postalar sebebi ile bu kişi hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca TCK.nun 547.maddesi uyarınca işlem yapıldığı bilinmektedir.Bu maddeye göre;”Her kim,itidal ve muvazene haricinde veya çirkin ve ayıp görünen sair herhangi bir hal ile başkasını alenen incitir veya huzur ve rahatını ihlal ederse on beş güne kadar hafif hapse veya otuz liraya kadar hafif cezayı nakdiye mahkum olur.”
 
2002 yılı için bu para cezasının asgari haddi 54 526 024 liradır,2003 yılı için bu miktara % 59 nisbetindeki yeniden değerleme oranının ilavesi gerekir ki bu takdirde asgari had 86 696 378 liraya yükselir.
 
Berlin Eyalet Mahkemesi’nin 10.8.2000 tarih,16 O 421/00 sayılı kararına konu teşkil eden olayda,internette ücretsiz piyango oyunu düzenleyen davalı tarafından, web sayfası düzenleyicisi olan davacının e-posta adresine piyango oyununun reklamı gönderilir,davacı ise bundan hoşlanmaz ve davalı şirketi bir daha göndermemesi konusunda uyarır,davacı da bunu kabul ederek bir daha gönderirse cezai şart da ödemeyi kabul eder.Buna rağmen e-postaların gönderilmeye devam edilmesi üzerine davacı mahkemeye müracaatla ihtiyati tedbir kararı alır.30 Haziran tarihli bu ihtiyati tedbir kararına göre “...E-posta yoluyla davacının adresine reklam gönderilmesi için,davacı ya söz konusu mesaja önceden onay vermiş olmalı veya rıza göstereceği tahmin edilebilmelidir.”Eyalet Mahkemesi ihtiyati tedbir kararını onaylamış;davalının e-posta yoluyla reklam göndermekle,davacının genel şahsiyet hakkını ihlal ettiğini,davacının rızası bulunduğu hususunda kanaat oluşturamadığını,oluşturabilseydi bu ihlalin ancak o zaman hukuka uygun olacağını kabul etmiştir.
 
         Bu tür etkinliklerde devamlı dile getirildiği gibi; aslında, internet aracı kılınarak işlenen bilişim suçlarında ve suçun bir iletişim vasıtası olan internetle işlenmesi halinin suçun unsuru ya da ağırlaştırıcı sebebi sayıldığı Türk Ceza Kanunu’ndaki ve diğer özel yasalardaki suçlarla mücadelede o kadar çaresiz değiliz.İnterneti kullanarak suç işleyen kişinin kimliğine ve sayısal ortamdaki verilere ve dolayısı ile delillere ulaşmayı mümkün kılıcı tedbirlerin alınması halinde bu mücadelede daha iyi neticeler alınacağı muhakkaktır.Bu alandaki suçlulukla mücadele ile görevli ve eğitilmiş Devlet örgütlerinin yanısıra özel sektörün de konunun içine çekilmesi ve birlikte hareket edilmesi zaruridir.Hatta bu da yetmez.İnternetin uluslar arası karakteri gözönünde tutularak uluslar arası işbirliği mutlaka sağlanmalıdır.
 
Bunun için internet yayınının gerçekleştirilmesinde katkıları olan servis sağlayıcı,erişim sağlayıcı,içerik sağlayıcı gibi süjelerin sorumluluk alanları mutlaka bir yasa ile işin tekniği ve uluslar arası yönü de gözden kaçırılmadan belirlenmeli,içerik sağlayıcılar dışında bu alanda suç teşkil eden fiillerden dolayı kimin ya da kimlerin sorumlu olacağı tespit edilmeli, internet ortamında haksız fiil işleyen kişilerin kimlik ve adres bilgilerine,şikayet edilen yayınların içeriğine adli makamların ulaşmasını temin edici hükümler getirilmeli,bu bağlamda servis sağlayıcı şirketlere bu bilgileri bir müddet saklama ve adli makamların talebi halinde verme mükellefiyeti yüklenmelidir.Delillendirmeyi,faile ulaşmayı,diğer bir deyişle fiil ile fail arasındaki irtibatı sağlayıcı hükümler getirilmediği takdirde dünyanın en iyi yasası da kabul edilse sonuca ulaşmanın mümkün olamayacağı gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.Verilerin internet ortamında uzun süre saklanmasının güçlüğü ve büyük mali külfet getireceği dikkate alınarak bu süre ile şikayet ve dava zamanaşımı süreleri kısa tutulabilir.
 
Bu yasal düzenleme eksikliği sebebi ile Yargıtay 4.H.D., 8.2.2001 tarih,2001/755-1157 sayılı kararıyla ve aşağıdaki gerekçe ile internetteki bir yayının durdurulması ile ilgili mahalli mahkeme kararını bozmak zorunda kalmıştır:
 
İnternetteki yayınlar nedeniyle yapılacak işlem konusunda henüz yasal bir düzenleme bulunmamaktadır.Halbuki,mahkeme kararlarının bağlayıcı sonucunun gerçekleşebilmesi için kararın infaz edilebilir olması ve böylece yaptırımının da uygulanması gerekmektedir.Şu aşamada,internette yapılan bir yayının gönderilenler de dahil olmak üzere internetten çıkarılması veya yayının durdurulması konusunda bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.Bu bakımdan verilecek kararın infaz edilebilme ve sonuçsuz kalma olgusu tartışılabilecek bir durum arzetmektedir.Bu da yargı kararının etkisiz kalmasını ve böylece tartışılabilir hale gelmesi sonucunu doğurabilir.Bu nedenle buna ilişkin istemin reddine karar verilmesi gerekirken,bunun yerine yazılı olduğu üzere kabul kararı verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.”
 
Lehinde ve aleyhinde görüşler ileri sürülen bu içtihada aykırı olarak İstanbul 8.Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından 31.7.2002  tarihinde verilen, bir internet sitesindeki belirli bir yayının durdurulmasına ilişkin ihtiyati tedbir kararının,kararda zikredilen o yayın yerine tüm yayının durdurulması şeklinde infaz edildiğini bilgilerinize sunarken içtihatta serdedilen görüşün doğru olup olmadığını takdirlerinize bırakıyorum.
 
Son olarak sözünü etmek istediğim husus internet bakımından da önem arzeden çocukların cinsel yönden istismarına yönelik çocuk pornografisidir.Bu konuda ülkemizin de taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 34.maddesindeki yükümlülüğümüzü yerine getirdiğimiz söylenemez.Bu fiil,uluslar arası düzeyde ağır bir suç olarak kabul edilip uzun süreli hapis cezası da dahil olmak üzere ağır yaptırımlarla karşılanırken,ülkemizde genel olarak müstehcen yayınları düzenleyen,müeyyide olarak sadece para cezasını ihtiva eden TCK.nun 426.maddesi hükümleri uygulanmaktadır.Oysa 34.maddeye göre ülkemiz bu tür faaliyetlerin engellenmesi amacı ile ulusal düzeyde ve çok taraflı ilişkilerde her türlü önlemi alma mükellefiyeti altındadır.Avrupa Konseyi’nin 19 Eylül 2001 tarihinde siber suçlarla ilgili olarak hazırladığı Siber Suç Sözleşmesi Taslağı’nın 9.maddesi  “Çocuk pornografisi ile ilişkili suçlar” konusunu düzenlemektedir.Henüz bu Sözleşme Türkiye tarafından kabul edilmemekle birlikte bu maddede ortaya konulan esaslardan da yararlanarak çocuk pornografisi ile ilgili,ağır müeyyideler içeren düzenleme yapılması gerekir
Bugün 44579 ziyaretçi (84154 klik) kişi burdaydı!

.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol